Marka konumlandırma, bir markayı tüketicinin zihninde benzersiz bir konuma yerleştirmek demektir.
Bu zamana kadar marka konumlandırma hakkında uzun ve karmaşık tanımlamalar gördüyseniz, boşverin, unutun gitsin. Çünkü marka konumlandırma bu kadar basittir.
Bu arada konumlandırmanın bu basit tanımı da bana ait değil. Konumlandırmanın mucitleri Al Ries ve Jack Trout böyle tanımlıyorlar. Mucitleri bu kadar basitçe tanımlarken, başkaları neden konumlandırmayı karmaşıklaştırıyor, onlar da anlam veremiyor.
Ama basit olması, kolay olması anlamına gelmiyor
Çünkü konumlandırmanın yapıldığı yer, tüketicinin zihni. Tüketicinin zihnine müdahalede bulunmak da haliyle pek kolay değil.
Kendinizi düşünün…
Sürekli satın aldığınız ve yıllardır kullandığınız bir markayı kolay kolay değiştirir misiniz?
Neler olabilir düşünelim:
O markadan satın aldığınız ürünün ya da hizmetin performansında büyük bir düşüş yoksa… Başka bir markayla riske girmek istemezsiniz.
Rakipleri çok ama çok avantajlı bir fiyat sunmuyorsa… Sadece, birazcık daha ucuz diye başka marka riskine girmek istemezsiniz.
Rakip ürün ve hizmetlerde gerçekten hayatınızı kolaylaştıracak olağanüstü bir inovasyon yoksa… Yeni bir markayı denemek istemezsiniz.
O markaya her zaman ulaştığınız gibi kolayca ulaşıyorsanız, mesela sadece o marka için yanıbaşınızdaki market dururken çok daha uzaktakine gitmeniz gerekmiyorsa… Başka bir marka satın alıp riske girmek istemezsiniz.
Çok da karmaşık değil.
Marka yöneticisi olmayan sıradan insanlar, markalar hakkında uzun uzun düşünmez, sıra dışı bir durum yoksa, zihnindeki markayı satın alır ve hayatına devam eder.
Marka konumlandırma, “zihindeki o marka” olmak ya da “zihindeki o marka”yla rekabet edebilen bir marka olmak için, strateji geliştirme işidir.
Strateji dediğimiz şey de, rakibe göre avantajlı konumu elde etme işidir.
Yani marka konumlandırma, tüketicinin zihninde, rakipleri de hesaba katarak avantajlı bir pozisyon elde etme işidir.
Bunun çeşitli yol ve yöntemleri vardır ve bu yol ve yöntemler yönetim katlarında genellikle kabul görmez. Çünkü bazı şeylerden vazgeçmeyi gerektirir. Bu da başka bir yazı konusu.